Alahattin Kanlıoğlu ile Fotoğraf Üzerine Kısa Bir Sohbet

Alahattin Kanlıoğlu ile Fotoğraf Üzerine Kısa Bir Sohbet
  • 0
    0
    0
    0
  • Profesyonel fotoğrafçı ve Ege Üniversitesi Fotoğrafçılık ve Grafik Ana Bilim Dalı öğretim görevlisi Alahattin Kanlıoğlu ile sizler için kısa bir röportaj hazırladık. - Öncelikle biraz sizi tanıyalım, Alahattin Kanlıoğlu kimdir? Alahattin Kanlıoğlu: İzmir doğumluyum. İzmir’de iki üniversiteden mezuniyetim var. Sevdiği işi yapan keyifli bir adam olarak kendimi tanımlamayı tercih ediyorum. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Fotoğraf ve Grafik Ana Bilim Dalı'nda öğretim görevlisi olarak çalışıyorum. Fotoğraf çekiyorum, paylaşıyorum ve öğretiyorum. - Fotoğraf çekerken dikkat ettiğiniz belli başlı unsurlar var mıdır? Alahattin Kanlıoğlu: Ben fotoğraf çekmeyi bireysel bir yolculuk olarak tanımlıyorum. Her insanın kendi yolculuğudur, bir başkasına ihtiyacı olmaz. Benimki 1994 yılından beri devam eden bir yolculuk. Fotoğraflarıma geri dönüp baktığımda hep insan hikâyeleri, yaşam görüyorum. Fotoğraflarımın arasında çiçek, manzara gibi unsurlar da var ama o kadar sayısı az ki. Şöyle klasik ama güzel bir deyiş var: “Önce konu fotoğrafçıyı çekiyor sonra fotoğrafçı onu fotoğraflıyor.” Bu benim için insan olmuş gibi geliyor. Eğer seçilmiş bir konu çekmiyorsam o an fotoğrafçılık bilgilerim ve tecrübem bana konuyu seçtiriyor. - Fotoğraflarınız genelde siyah-beyaz, neden? Alahattin Kanlıoğlu: Ben bu soruyu “Neden sanat?” sorusuna benzetiyorum. Şimdi fotoğraf dediğimiz şey temelinde görsel bir dil, bu dili kullanarak işlevsel bir ürün verebiliyorsunuz ya da kendinizi ifade edebiliyorsunuz ki bu sanatsal alanına denk geliyor. Sanat kuramına baktığınızda da bir soyutlama kavramıyla karşılaşıyorsunuz. İçinde yaşadığımız dünya renkli, ben içimde yaşadığım dünyayı gözlerimle gördüğüm gibi renkli kaydetmediğim anda bir bakıma farklı bir görme biçimi elde etmiş oluyorum. Ünlü fotoğrafçılardan birinin çok güzel bir sözü var: “Renkli çektiğinizde çektiğiniz kişinin kıyafetlerini, siyah beyaz çektiğinizde ruhunu kaydedersiniz.” Gerçekten de duygusal etkisini ön plana çıkarttığı için siyah beyaz daha çok oturuyor. Ama şuna da değineyim, benim tüm fotoğraflarım siyah beyaz değil. Konunun karakteristik özelliği renkler üzerineyse siyah beyaz çekemem, konu eksik kalır. Ama pratikte her zaman renkli çekip öyle siyah beyaza çeviriyorum. Çünkü renkliyi siyah beyaz yapabiliyorum ama siyah beyazı renkliye çeviremem. - Örnek aldığınız ya da tarzına hayran olduğunuz bir fotoğrafçı var mı? Alahattin Kanlıoğlu: Direkt bir isim vermek istemem. Bir sürü fotoğraf sanatçısının çok iyi işlerini takip ettim ve halen de takip ediyorum. Bunun açıklaması şu; bir dilde eser vermek için o dilin dil bilgisini öğrenmeniz gerekiyor. Ben fotoğrafın dil bilgisini öğrenciyken öğrendim. Ama o dilde eser üretebilmek için önce o dilde daha önce verilmiş eserleri incelemeniz araştırmanız gerekir. Bu yüzden incelediğim birçok fotoğrafçı var her birinden değişik noktalarda etkilendiğim de oldu. Ama bu benim ilham perimdir diyebileceğim bir isim ne yazık ki yok. - Halkla ilişkiler mezunusunuz, fotoğrafçılık alanında ilerlemeye nasıl karar verdiğiniz? Fotoğrafı öğretmeye nasıl karar verdiniz? Alahattin Kanlıoğlu: Halkla İlişkiler Tanıtım Ege Üniversitesi'nde benim ilk tercihimdi. O zamanlarda şimdi olduğu gibi birinci sınıfta fotoğrafçılık dersimiz vardı. Ama fotoğraf ile ilk karşılaşmam İletişim Fakültesi'nde değildi açıkçası. Biz üç erkek kardeşiz. Abim evde karanlık oda kurup, fotoğraf makinesini boynuna asıp arkadaşlarına fotoğraf çekip, basıp satıyordu. Evimizde makineler, karanlık oda vardı. O benim zihnime fotoğrafla ilgili ilk anıları ve ilhamı yazmış diyebilirim. Ben burada fotoğrafla tanışınca ve sevince gerçekten devam ettim. Fotoğrafa başlangıcım aslında biraz tesadüfle. Ege Üniversitesi'nde birinci sınıfta olduğum sene iki arkadaşımla karşılaştım. Fotoğraf topluluğuna girmişler ve hafta sonu gezi olduğunu söylediler. Beni de ikna ettiler ve beraber gittik. Gitmeden önce aynı gün yerde 5 lira para buldum. O para iki Fujifilm aldırdı bana. Kameram yoktu ama film aldım belki kamera da bulurum diye düşündüm. Akşam eve giderken aynı mahallede oturduğumuz bir arkadaşıma denk geldim. Ve ona anlattım. O da bana makine verdi ve öylece makineyi de bulmuş oldum. Hafta sonu geziye gittim ve o gezide çekmiş olduğum bir fotoğraf ödül aldı. İkinci aşamada fotoğrafa sarılmama neden oldu. Ve ilerleyen zamanda fotoğraf hayatımın merkezi oldu. Modern ya da postmodern dünyada, her şeyi tükettiğiniz bir dünyada, yiyecek içecekten öte zamanınızı ilişkilerinizi tükettiğiniz bir dünyada bireysel olarak üretim yapabileceğiniz bir alana sahipsiniz. Ben kendimi anlatmak, ifade etmek için insanlarla iletişime geçmek için ardımda bir şeyler bırakmak için fotoğrafı kullanabiliyorum. Fotoğraf sayesinde daha önce tanışamayacağım insanlarla tanıştım, hikâyelerine ortak oldum. Fotoğraf öğretmem ise benim için çok değerli. Bilgi paylaştıkça artan bir şeydir ve sevdiğim bir alanda aktarım yapmak benim için iyi bir şey. Bence çok özel bir durumum var çünkü sevdiği işi yapan ve sevdiği işi meslek haline getirmiş bir insanım. - “Yaşadığım Şehir İzmir” projesinden kısaca bahseder misiniz? Alahattin Kanlıoğlu: Bu projede fotoğrafa ilk başladığım yıllardan da geçen ay çektiğim fotoğraflardan da eserler var. Mantığı da şu aslında yaşadığımız yeri en iyi biz biliriz. Dışarıdan sınırlı bir süre ile gelecek birisi değil. Biz bu kültürün şehrin içinde yaşadık ve yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız kültürü biz tüketiyoruz. Ve biz fotoğrafçılar olarak gözlerimizde tükettiğimiz bu kültürden eserlerde üretiyoruz. Ve bütün fotoğrafçılar aslında bir süre sonra başka yerlere gideyim derdine düşerler, orada alıcılar daha açıktır her şey fotoğraflanabilir gibi gelebilir. Bu çok anlaşılabilir bir şey ama es geçilen nokta örneğin Almanya'dan gelecek olan bir sanatçı bu şehri bu kültürü benim kadar iyi bilemez. O yüzden şöyle bir bahanenin ardına saklanmayalım diye oluşmuş bir proje bu: “Başka yerlere gidemiyorum, burada da her şey sıradan.” Hayır değil! Senin sürekli gördüğün şey sana sıradan geliyor ama şehir değişiyor yaşam değişiyor. O yüzden en iyi bildiğin yer yaşadığın yerdir. Bunu anlatmak için oluşturulmuş bir projeydi. İzmir denilince akla gelen klasik unsurlardan, etraftaki her şeyi içine alan, İzmir’in sadece kordondan ibaret olmadığını anlatan, gecesinin gündüzünün olduğunu çok uzun sürede çekilen fotoğraflarla anlatan bir proje. Ve bence keyifli bir proje. Bu keyifli röportaj için Alahattin Kanlıoğlu'ya çok teşekkür ediyor ve çalışmalarını incelemek isteyen fotoğraf meraklıları için İnstagram adresini buraya bırakıyoruz. (ig: alahattinkanlioglu)

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.