Ağrı'nın Öfkesidir Bu, Ağrı'nın Sevdasıdır Bu: Ağrı Dağı Efsanesi

Ağrı'nın Öfkesidir Bu, Ağrı'nın Sevdasıdır Bu: Ağrı Dağı Efsanesi
  • 0
    0
    0
    0
  • Edebiyatımızda efsanelere yeni bir soluk getirmiş olan Yaşar Kemal; Üç Anadolu Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Çakırcalı Efe ve son olarak Ağrı Dağı Efsanesi ile destansı roman anlayışını da edebiyatımıza kazandırmıştır. Büyük usta pek çok romanında olduğu gibi bu destanlarında da Anadolu'nun efsane masallarından çokça yararlanmıştır. Olağanüstü ve mistik güçlerin yüreği güzel sevdalılara konduğu, zalimin mazlum karşısında eriyip hakikatine tutunduğu vakti destanlaştıran Yaşar Kemal, bu sefer okuyucusuna Ağrı Dağı'nın kaç yüzyıllık inadından ve sevdasından seslenir. Ağrı Dağı Efsanesi'ne bir göz gezdirelim o halde... Bir aşk destanı olan Ağrı Dağı Efsanesi, kendi geleneğini zalim bir paşaya savunan Ahmet ile Gülbahar aşkıyla destanlaşır. 18. yüzyılda Mahmut Han, Beyazıt sancağının paşasıdır. Günlerden bir gün Mahmut Han’ın kır atı Ağrı Dağı’nın eteklerindeki Sorik köyünde yaşayan Ahmet’in kapısına gelir. Sofi denilen yaşlı bilge Ahmet’e atın nereden geldiğini sorar fakat Ahmet at ile ilgili hiçbir şey bilmemektedir. Bu yüzden törelere uygun olarak atı uzak bir yere götürür. Ne hikmetse at daha Ahmet gelmeden Sofi’nin yanında belirir. Ahmet geleneklerinden ötürü atı tam üç kez uzağa bırakıp döner fakat at her defasında geri döner. Hikmetinden sual olunmaz denilir, Sofi: ‘’kendi rızasıyla dönen at geri verilmez’’ diyerek atı Ahmet’in sahiplenmesini söyler. Ahmet atı sever, ‘’at benim kısmetimdir’’ der ve ona yoldaş olur. Mahmut Han ise tam o sırada kaybolan atını aramaktadır. Han’ın kulağına atının Ahmet’te olduğu gelir ve civarındaki beyleri de toplayarak atı istetir. Ahmet bunu kabul etmeyince Mahmut Han, Ağrı Dağı'na gelir fakat Sofi'den başka kimseyi bulamaz ve onu zindana attırır. Sofi ile Mahmut Han’ın üç kızından biri olan Gülbahar adlı kızı ilgilenir. Sofi ise Ağrı Dağı’nın öfkesi adlı nağmeyi kavalla Gülbahar’a çalıverir. Mahmut Han ise atının derdine düşmüştür bir kere. Sofi’ye Ahmet’in atı getirmesini aksi takdirde onu zindana atıp kellesini alacağını söylese de Sofi bunun mümkün olmayacağını söyler. Milan aşiretinden Musa, Ahmet’i ikna etmek için Hakkari’ye gönderilir fakat bu bir tuzaktır Ahmet de Musa da zindana atılır. Gülbahar zindana yemek götürmekle görevlidir ve bu sırada Ahmet’i görüp aşık olur. Bir gece zindan nöbetçisi Memo’dan izin alıp Ahmet’le görüşür ve bu görüşme bir süre sürüp gider. Zalim paşa Mahmut Han, Ahmet’e atı getirmesi için 40 gün müddet verir yoksa Musa ve Sofiyle hepsini idam edecektir.  ''...şu insanoğluna akıl ermez, diyordu. Bir incecik kavaldan koskoca, kükremiş bir dağ çıkarıyorlar, diyordu. Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölümüne, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.'' Bir kır atın peşinde paşalığını dahi gözden çıkaracak gözü dönmüş Mahmut Han, günler geçtikçe daha da akıl almaz işlere kalkışır. Durumun ciddiyetini kavrayan ve aşkını kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan Gülbahar, atı Ağrı Dağlılardan istemeyi akıl eder. Bunun için de kardeşi Yusuf’un kapısını çalar. [caption id="attachment_141744" align="aligncenter" width="275"] Gülbahar[/caption] ‘’Niçin hep onu düşünüyor, niçin o geliyordu gözlerinin önüne? Uykuda, düşte hep o vardı. Her nereye baksa onu görüyordu. Kime, neye dokunsa, önce ona dokunuyordu. Bir hoş olmuştu. Her nereye gitse yüreği onu zindana zindana çekiyordu.’’ Yusuf’un yardımı geri çevirmesine karşılık yeniden Sofi’ye giden Gülbahar, bu sefer de umduğunu bulamaz. En sonunda Demirci Hüso Ağa’nın kapısını çalar. Demirci Hüso Ağa gizemli bir adamdır, gece yürüyene dek demir döver, beş vakit böyle geçer fakat her şeyden de haberdardır. Kim ne söyler ona bilinmez, hatta köy onun ateşe taptığını da söyler beş vakit kılmadığını bildiğinden. Hüso Ağa düşünür durur en sonunda Gülbahar’ı Kervan Şeyhi'ne göndermekte karar kılar. Kervan Şeyhi Gülbahar’ı huzuruna kabul buyurur. Bir Gülbahar’a bakar bir Kervankıran yıldızına. Yıldızın bir tarafının karanlık bir tarafının aydınlık olduğunu dillendirir, derdinin de böyle bir dermanı olduğunu söyler. Gülbahar ne sevinir ne üzülür babasının gazabından korku içinde Hüso Ağa’nın yanında soluklanır. [caption id="attachment_141746" align="aligncenter" width="266"] Hüso Ağa[/caption] ‘’Babası onun için bir baba değil, bir korkuydu.’’ En sonunda Demirci Hüso gidip Mahmut Han’ın kaybolan kır atını geri getirir. O gece ise Gülbahar ve Ahmet bir kez daha buluşur ve Gülbahar Zindancı Memo’nun odasında Ahmet’in oluverir. Fakat Zindancı Memo da Gülbahar’a aşıktır ve kıskançlıktan Ahmet’i öldürmek ister. Gülbahar ve Ahmet odada uyurken Memo tam üç kez kılıcını kavrar fakat kıyamaz. Bu sırada Demirci Hüso’nun getirdiği atı Mahmut Han kabul etmez, benim atım değildir diyerek hiddetlenir ve Beyazıt’a tellal yollar. Tellallar dört bir yandan cumartesi günü bu üç kişinin idam edeceklerini duyurur… [caption id="attachment_141745" align="aligncenter" width="415"] Gülbahar ve Ahmet[/caption] ‘’Ben öpmeye kıyamazdım, bulayacaklar kızıl kana...’’ Gülbahar bir yandan babasının gazabından korkarken diğer yandan aşkının peşinden gitmek ister. En sonunda tüm çaresizliğini alıp Zindancı Memo’nun yanına gider ve eğer onları serbest bırakmazsa kendini uçurumdan atacağını söyler. Gülbahar’a deli gibi âşık olan Memo, ondan bir tutam saç ister ve karşılığında herkesi serbest bırakır. Burada saç önemli bir semboldür, güneydoğu Anadolu bölgesinde saç namus olarak sayılır ve kızlar evlenene dek saçlarını kesmezler. Memo’ya saçını veren Gülbahar dolaylı da olarak Memo’yu sevdiğini söylemiştir, bunu öğrenen Ahmet dayanamaz ve intihar eder. İşte Küp Gölü’nün çevresinde kayıplara karışan bu iki aşık, o gün bugündür gölün kıyısına oturmuş, kara, ışık gibi parlak, uzun saçlarını sırtına sermiş, başı iki elleri arasında gözlerini som mavi suya dikmiş Gülbahar’ı görürler… Destansı bir dille kaleme alınan ve Yaşar Kemal diline mazhar olmuş Ağrı Dağı Efsanesi, 1975 yılında da Memduh Ün tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Bir tutam saçın dahi aşkı ölüme sürükleyebileceğini, zalime direnci, âşıkların fedakarlığı, halkın tek yürek olduğunda sultanı bile dinlemeyeceği gibi birçok konuya çatı olmuş bu destan adeta Ağrı Dağı’nın sesi olur haykırır satırlara…

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.