Absürtlük Manifestosu: Güneşin Oğlu!

Absürtlük Manifestosu: Güneşin Oğlu!
  • 4
    0
    0
    0
  • ''Yapılan işin saçmalığı seyirci sayısıyla doğru orantılıdır.''

    Yönetmen: Onur Ünlü Senaryo: Onur Ünlü Oyuncular: Haluk Bilginer, Özgü Namal, Hümeyra, Köksal Engür, Bülent Emin Yarar Müzik: Doruk Somunkıran Yapım: Eflatun Film, Funda Alp Yaşasın Onur Ünlü absürtlüğü! Ülkemizde özgün ve kara mizah barındıran filmlere olan sevgimiz çoğunlukla Ünlü'nün uçsuz bucaksız zihnine dayanıyor. O tatlı göndermeleri, kısa paslaşmaları ve anlam bulmak zorunda hissetmediğimiz akışı nerede görsek tanırız. Başrollerini Haluk Bilginer, Özgü Namal, Hümeyra, Köksal Engür gibi isimlerin paylaştığı ve oldukça beğeni toplayan bu yapım, 2008 yılında sinema dünyasına giriş yaptı. Güneşin Oğlu, bir emekli edebiyat öğretmeninin mucizelere inancından başlayan fantastik bir hikaye. Fikri Şemsigil, 58 yıllık hayatının her sabahına aynı uyanmaktadır, günleri monoton ve sıkıcıdır. Bir sabah bu durgunluğun bir mucizeye gebe olduğuna inanmaya başlar. Belki bu sefer karşı apartmandaki fıstık, aynı güneş gibi yüzünü ona dönecektir. Keza tarihte görülen en büyük güneş tutulması da, tam olarak o sabah olacaktır. Güneşin oğlu olmak, mutlu olmaya yetmiyor
    -Sıçtık, hayatımız kaydı mahvolduk. +Yani, teorik olarak n’oldu? -Teorik olarak da sıçtık.
    Tutulmadan sonra Fikri'nin yıllardır beklediği mucize sonunda gerçekleşmiştir ve artık farklı bedenlere girip çıkabilmektedir. Bu mucize onu çok farklı yerlere sürüklese de yapacak bir şey yoktur, o artık güneşin oğludur. Kendini ilk olarak genç öğrenci Ahmet'in bedeninde bulan Fikri, bu mucize sayesinde karşı apartmandaki fıstık olan Şule'yle flört etme imkanı bulmuştur. Başta bu olay hoşuna gitse de, zamanla sarpa saracak ve hayatını alt üst edecektir. Kafası karışan Fikri güneş batmadan kendi bedenine geri dönmenin yollarını arayacaktır. Zira Ahmet'in, şair Alper Canan'ın, garson Burak ve Murat'ın bedenlerine girmek Fikri'nin feleğini şaşırtacaktır. Karakterlerin iç yüzü
    Hayatta duyduğum en büyük yalan, “gerçeğin görece olduğu” yalanı. Neymiş efendim, gerçek güya kişiden kişiye göre değişirmiş. Herkes nasıl algılarsa öyle inanırmış! Hal bu ki, mühim olan, nasıl algıladığımız değil; neyi algıladığımızdır! Mesela insanı düşünün; siz onu aptal olarak gördüğünüz için, aptal olarak düşündüğünüz anda gırtlağınıza kadar kibre batmışsınız demektir. Bunu nereden mi biliyorum?! Ben o adamım. Aptal falan da değilim, sadece sizin kadar hızlı düşünemiyorum.
    Bir filmi izlerken ince işlenmiş detayları gözden kaçırmak mümkündür. Güneşin Oğlu'nda da hızlı ilerleyen bütün mizah, hareket ve doğaüstü olayların içinde karakterlere odaklanmak zor hale geliyor. Örneğin şair Alper Canan'ın, karısı Cahide'ye şiddet uygulaması... Şair dediğimiz an zihnimizde oluşan naif insan profiline Onur Ünlü bu karakterle çelme takıyor. Birkaç sahne sonra geçen, ''Beyefendi, 20 dakikalık tecrübeme dayanarak söylüyorum, şairler insan yemiyorlar.'' repliği ise izleyicinin tekrar kafasını karıştırıyor. Fikri ise özünde sadece mucize arayan düzgün bir insanken, olayların içine girdiği an rahatlıkla silah kullanması, çatışmalara ve duruma kolay adapte olabilmesi dikkat çekiyor. Aynı şekilde Şule de flörtöz ve aslında iyi bir kızken, bir durumda kadın cinayetine teşebbüs edebiliyor. Bu iki karakter, daha çok insanın içinde dürtülmeyi bekleyen kötüyü temsil ediyor. Her aşk öldürür
    "Başıma ne geldiyse senin yüzünden geldi ama ben yine de meftunum sana."
    Şule'nin şair Alper Canan'la olan ilişkisine filmin finalinde şahit oluyoruz. Güneşin batışı, iki kişilik bir bank ve dikkat edin, birinin adı yemek listesinde yazıyor. Yemek sonunda güneşin batışı filmin bitişine tekabül ediyor ve en büyük mucize, Onur Ünlü gözünden ölüm olarak yansıtılıyor. İyi ki ölüm var da, hayatta her şeyi yerli yerine koyuyor. Nasıl diyorlar, yaşasın ölüm! Ünlü’nün seyircinin kafasını tatlı bir şekilde yoran tarzı, seyirciyi dikkat ve dağınıklık arasındaki zıtlıkta test ediyor. Film, seyircisini seçiyor. Yani çok izlenmesi bir anlam ifade etmiyor, bu bir amaç değil. Başta da dediğimiz gibi: ''Yapılan işin saçmalığı seyirci sayısıyla doğru orantılıdır.'' Burada anlam, anlamı aramamakta gizli. Senaryonun fikri ise Ünlü'nün aklına bir kafede gelmiş ve film 10 gün gibi bir sürede çekilmiş. Temposunu hiç düşürmeyen ve illüzyonlarla dolu olan film buna rağmen muhteşem oyuncu performanslarıyla göz doyuruyor. Filmin ithafı ise, Onur Ünlü, çekimlerden bir yıl önce vefat eden ve fantastik sinemanın en önemli araştırmacılarından olan Metin Demirhan’a ait.. Son olarak meşhur sahneyle kapanış.. Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen!

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.