2010’lu Yıllarda Ses Getiren Türk Yazarlar

2010’lu Yıllarda Ses Getiren Türk Yazarlar
  • 0
    0
    0
    0
  • Yılbaşı ile birlikte artık 2010’lu yılları geride bırakmaya hazırlanıyoruz. Koca bir on seneyi devirirken hangi satırların altı en çok çizildi, hangi yazarlarımız eserleriyle edebiyat dünyasını sarstı, araştırmaya koyulduk. 2020 yılına sayılı günler kala, sizler için 2010’lu yılların unutulmaz eserleriyle yazarlarını derledik. Yeni yılda hayatımıza girecek yeni yazarların, ufkumuzun kapılarını bambaşka manzaralara açmasını diliyoruz. Şimdiden iyi seneler… 1. Azra Kohen ve Derin Anlam Üçlemesi: Fi, Çi ve Pi 2013 yılında hayatımıza “Fi” eseriyle girerek, ruh dünyamızı alabildiğine sarsan yazarımız, Akilah Azra Sarızeybek Kohen oldu. Kohen, Fi’nin ardından “Çi” ve “Pi” ile –ki ben bu üçlüye Derin Anlam Üçlemesi diyorum- ikinci dalgayı yarattı. Seri yazarın anlatmak istediğinin çok altında anlaşıldı, okuyucunun anladığının ise çok üzerinde bir anlam taşıyordu. Mesela, yazar eserleri için geriden gelen bir anlatım kurguladığını sık sık röportajlarında aktarıyor. Yani bu üçlemede “Pi” önce yazılmıştı… Onu okumaya tersten başlamak gerekli gibi gözüküyor. Yazarın kaleminden çıkanlar, 2017 yılında bir internet dizisi olarak karşımıza çıktı. Ancak Kohen, -yukarıda aktarmak istediğim gibi- hikayenin yanlış aktarılmasından endişeliydi. Korktuğu da başına geldi, denebilir. Senaryo gitgide saplantılı bir aşk hikayesine dönmeye başlayınca, yazar gidişata “Dur” dedi. Kohen, zihnimizi uyutan o pembe panjurlu aşk hikayelerinden bahsetmiyordu, oysa hikaye gittikçe doyum sağlayıp, anında tüketebileceğimiz bir kurgu haline gelmişti, bile. İşte tam bu noktada, dizi son buldu. Neyse ki, içeriğinde sanat, siyaset, din, bilim, aşk, nefret gibi soyut kavranan fakat gerçek hayatta bireyi bir hamur gibi şekillendiren o dolu öykü kirlenmemiş oldu. Henüz manayı çözemeyenler ise yalnızca tutkulu bir aşk hikâyesi okuduğunu zannetmeye devam etti. Kohen, toplumumuzda kadın olmanın, önce beşer olmanın, astrolojinin, ruhun ve evrenin gizeminin, toprakla uğraşmanın ve üretmenin, daima üretmenin güzelliğini "Aeden" ve "Gör Beni" ile yaymaya devam ediyor. Umarım, yazdıklarından beslenebiliriz.
    2. Emrah Serbes
    Emrah Serbes’i “Her Temas İz Bırakır” kitabıyla en çok okunanlarda gördük, son yıllarda. Eser, Behzat Ç dizisi ile de ekranlara taşındı. Serbes, tam da Behzat Ç için yeni senaryoyu yazmaya başlamıştı ki, 2017 yılında talihsiz bir trafik kazası ile gündeme geldi. Kazayı bir itiraf mektubuyla anlatan Serbes, daha fazla bu yükü taşıyamadığını belirterek, teslim oldu. Yine de çekimler durmadı ve “Her Temas İz Bırakır”ın hikayesi yeni sezonda da devam etti. “Deliduman” eseri ise son beş yılın en çok satan kitaplarından oldu. Dünya düzeninin, ücra mahallelerdeki çocukları nasıl yuttuğunu anlatan, siyasete bulaşmış hayatların kirliliğinden bahseden kitap, son on yılda yaşanan birçok siyasi olaya da halkın gözünden ışık tuttu.

    Herkesin seni sevmesi güzel bir şey olmazdı zaten o zaman ne değeri kalırdı ki sevilmenin..” dedi, Serbes. Sy.116 – Deliduman

    3. Orhan Pamuk ve Kırmızı Saçlı Kadın’ı
    Pamuk, “Kırmızı Saçlı Kadın” eseriyle 2016 yılında en çok satanlar listesinde yerini aldı. Nobel ödüllü yazar, son yıllarında eserlerinde, dönem hikayelerine yer vermesiyle konuşuluyordu. “Kırmızı Saçlı Kadın” da benzer bir hikayeye büyüteç görevi yapıyor. 1985 yılında geçen bir aşk hikayesini bizlere, esas adam Cem anlatıyor. Cem’in kalbini hızlandıran ise tahmin ettiğiniz gibi, kırmızı saçlı o kadın. Asıl adı Ferit Orhan Pamuk olan yazarın çocukluğu Nişantaşı’nda geçiyor. Yazar üniversitede mimarlık okurken resimle ilgilenemeyeceğini anlayıp, İstanbul Üniversitesi’nde Gazetecilik okumaya başlıyor. Sonra bu mesleği de icra etmeyen Pamuk, kendini yazmaya adıyor. Ünlü romancıyı henüz 23 yaşında verdiği bu karar, bugün envai çeşit edebiyat ödülüne, bizleri de eşi benzeri olmayan hikayelere doyuruyor. Her şeyi bırakıp, yazmak lazım.
    4. Sabahattin Ali ve Ölümsüz Eseri
    Bedeni aramızdan ayrılsa da, yazdıklarıyla ruhu bizlerin bedeninde can bulan yazarlarımızdan, Sabahattin Ali. O, “Kürk Mantolu Madonna” eseriyle raflardan inmeyen ve kulaktan kulağa yayılan bir destan yarattı. İlk baskısı 1943 yılında yapılan “Kürk Mantolu Madonna”, kitap olarak basılmadan evvel 1941 yılında 48 bölüm halinde Hakikat gazetesinde “Büyük Hikaye” başlığı altında yayımlanmıştır. Sene 2019 ve hala her birimizin kütüphanesinde başköşe de yer alıyor. Son on yılda yalnız “Kürk Mantolu Madonna”yı değil, “İçimizdeki Şeytan” eserini de bolca okuduk. Çünkü doyamadık Ali’nin eşsiz anlatımını tek bir kitabından tatmaya. “İçimizdeki Şeytan” da toplum baskısı ne demek, çok iyi bilen yazarımızın dilinden aktarılınca, bizleri bambaşka bir pencereye götürdü. Ali, karanlık dünyanın yanı sıra gökyüzündeki yıldızlara da bakmayı unutturmadı.
    5. Ahmet Ümit ve Başkomiser Nevzat
    Ünlü polisiye yazarlarımızdan olan Ahmet Ümit, sürükleyici eserleriyle son on yılın en çok okunan ve beğenilen yazarlarından oldu. 2012 yılında yayımlanan "Sultanı Öldürmek" isimli eseriyle bir aşk cinayeti mi, yoksa kökleri Ulu Hakan’a uzanan bir entrika mı, dedirtti. 2018 yılında çok sevilen ve dört gözle beklenen eseri “Beyoğlu'nun En Güzel Abisi”nin baş karakteri, Başkomiser Nevzat sevenleriyle yeniden buluştu. Bir devam kitabı olan “Kırlangıç Çığlığı”nda, Nevzat Baş komiserden esintiler görüldü.
    6. Elif Şafak
    Modern yazarlar arasında çokça beğenilen ve bir o kadar da eleştirilen yazar, Elif Şafak. Popüler yazarlardan olması nedeniyle, popülariteye karşı çıkan kesim tarafından eleştiri yağmuruna tutulan Şafak, son on yılda sunduğu eserleriyle tahtından kalkmamakta da ısrarcıydı. Her ne kadar yazdıklarının popüler kültüre hizmet ettiği söylense de o, 2016 tarihinde yayımlanan "Havva'nın Üç Kızı" ile beğeni toplamaya devam etti. Avrupa ile Türkiye arasında bir hikayeyi anlatan Şafak, 2010’lu yıllarda hepimizi inanca, inançsızlığa, arayışa, farklı kadınlara ve aşka dair baş döndürücü bir yolculuğa çıkardı.
    7. Burak Aksak’ın Yarım Kalan Hikayesi
    2018 yılının en çok ses getiren kitabı, "Leyla ile Mecnun" oldu. Kitaba gelen olumsuz eleştirilere bakılırsa, reklamın iyisi kötüsü olmaz doğrultusuyla paralel ilerledi, hikaye. Çok sevilen yazarları, en çok okuyucuları taşa tuttu, aynı Aksak gibi. O da okurları tarafından bolca eleştirilen yazarlardan. Okuyucu hem hikayenin yarım kaldığına kızdı, hem de hikaye gelince sonundan memnun olmadı. Hikayenin tamamlandığına sevinen kesim daha fazlaydı anlaşılan çünkü Aksak, devam öyküsü ile çok satanlarda yerini aldı.
    8. İhsan Oktay Anar ve Bozulmayan Sessizliği
    İhsan Oktay Anar lisans, yüksek lisans ve doktorasını felsefe bölümünde tamamlamış, edebi anlamda yazdıklarıyla yeni bir düşünce yaratan yazarlarımızdan. Son on yılda çıkardığı "Yedinci Gün" ve "Galîz Kahraman" eserleriyle en çok okunanlar listesinde yerini aldı. Aynı dönemde haberlerde, en çok okunan fakat hiç konuşmayan yazar olarak anılmaya başladı. Kendisinin ismini yalnızca kitaplarında gördük. Neden konuşmadığını soran gazeteciye ise “Neden konuşayım? Kitabı yazmışım işte” diye cevap veriyor. Son kitabı “Yedinci Gün"ün ilk 50 binlik baskısı, İzmir’de 10 günde tükendi. Öyle ya, daha ne desin…
    9. İskender Pala ve Büyüleyici Tarih Konulu Eserleri
    Tarih, din, sosyoloji ve kültürümüz hakkında enfes yazılarıyla bolca gündeme geldi, Pala. Ben kendisini arkadaşımdan ödünç aldığım ve bitiremeyince gidip kitapçılarda yana döne aradığım “Abum Rabum” kitabıyla tanımıştım. Sizlere de ivedilikle öneriyorum. Hz. İbrahim dönemine ait eserlerin, ülkemizin kıymetli coğrafi konumunun ne denli önemli olduğunu ve müthiş bir tarihe sahne olduğunu gösteren bir eser. Pala, kitaplarında çizgisinden hiç ayrılmadı ve 2014 yılında yayımlanan "Mihmandar" eseri ile de bir Eyüp Sultan romanı ortaya koydu. Çarpıcı tarihi bilgilerinin yanı sıra, hız kesmeyen bir hikaye anlattı. Öte yandan, yazarı dini anlamda yazdıklarıyla oldukça eleştirenler de var. İdeolojik anlamda dincilikle suçlanan Pala’nın, bilgi kokteyllerini bir olan kültürümüzü tanımak adına, önyargılara kapılmadan tatmak gerekiyor.
    10. Ece Temelkuran
    Gazetecilik kökenli kadın yazarımız, 1996 yılında “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” isimli eseriyle raflardaki yerini almıştı. Eserlerinin öncesinde, gazetecilik kimliğiyle oldukça dikkat çeken köşe yazıları üreten Temelkuran, son on yılda önemli bir çıkışa imza attı. 2013 yılında ilk baskısı yapılan “Düğümlere Üfleyen Kadınlar” isimli kitabı ile Ortadoğu’da kadın olmayı ve kadınlığın kutsallığını bir kez daha hatırlattı. Son zamanlarda yaşanan kadın cinayetleri ile kalbimizde açılan o koca deliği kapatamaz belki ancak üzerine bir örtü olabilir, bu kitap. “Amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım” diyor, Temelkuran. Ardından hikaye Tunus’ta başlıyor ve bir otel odasında tanışan 3 kadına, ilerleyen günlerde Madam Lilla’da katılıyor. Sonra yol başlıyor. Eser, ilk defa tanıtım filmi olan bir kitap olması ile de gündeme geldi. İzlemek isteyenler için linki aşağıya bırakıyorum. " target="_blank" rel="noopener noreferrer">"Düğümlere Üfleyen Kadınlar" Tanıtım Filmi Hep beğenilmedi, elbette. Seveni kadar, sıkıcı bulanları da oldu, kitabın akıcılığından dem vuran eleştirmenler ortaya çıktı. Ancak bir kadının gözünden bir kadını anlatmak ve bizlere hissettirdikleri yadsınamaz bir başarı getirdi, yazara. İşte kitaptan akıllara kazınacak bir alıntı: “Kadınlara sıra geldiğinde hepimiz hırçın ve huzursuz İskenderiyeleriz. Hak etmediğimizi bildiğimizden esasen, bir kalbin fatihi olmayı içimize sindiremiyoruz. Kadının o en mahrem kalp odasının içinde ne var görmek istiyoruz. O kapıdan girenin ancak kalmaya gelmesi gerektiğini bilmiyoruz”

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.