Sinemanın son on yılında pek çok türde olduğu gibi animasyon türünün de pek çok başarılı örneği üretildi. Artık sadece insanlığa dair temel öğütleri çocuklara basit bir şekilde aktarılan çizgi filmler olarak tanımlanmayan animasyon, kimi zaman farklı türlerle de etkileşime girerek kendine özgü bir yol oluşturdu.
Bunda Pixar ve Laika gibi farklı alanlarda uzmanlaşan yapım şirketlerinin ve dünya çapında daha geniş alanlarda kendini gösterme imkanı bulmaya başlayan Avrupa ve Uzak Doğu animasyonlarının da etkisi yadsınamaz.
İki parçadan oluşan bu listenin ikinci bölümünde animasyon türünün, 2010’larda ortaya konulan en parlak ve özgün örneklerini listelemeye devam edeceğim. İlk yazıya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Cloudy with a Chance of Meatballs (2009), 21 Jump Street (2012) gibi başarılı animasyon ve komedi filmleriyle tanınan Phil Lord ve Christopher Miller’ın yönettiği filmde, her dönemde çocukların en sevdikleri oyuncaklardan biri olan Lego’lar muzip ve yaratıcı bir yaklaşımla animasyona dönüştürülmüştü.
Lego evreninde geçen filmde, toplum içinde görünmez olan sıradan bir inşaat işçisi olan Emmet Brickowski’nin gelişerek ve olgunlaşarak kötücül Lord Business’ın şeytani planlarını engellemeye çalışmasını izliyorduk. Emmet’a popüler kültür ürünlerine sayısız göndermenin yapıldığı bu macerasında, Han Solo’dan Gandalf’a kadar pek çok karakter de eşlik ediyordu.
Filmin yakaladığı beklenmedik başarının katkısıyla aynı yaratıcı ekibin elinin değdiği The Lego Batman Movie (2017) ve The Lego Ninjago Movie (2017) gibi benzer tonda ilerleyen başarılı filmler de vizyona girmişti.
Filmde, babasını erken yaşta kaybetmiş olan ve hasta annesiyle beraber yaşayan genç Kubo’nun dedesi Ay Kralı’nın kötü planlarını engellemek için yaşadığı küçük kasabadan ayrılmasını izliyoruz. Kahramanımız sihirli gitarıyla çıktığı bu yolculukta karşılaştığı karakterler aracılığıyla olgunlaştıkça aile sırrını çözmeye başlar.
Daha önce imza attığı Coraline (2009) ve ParaNorman (2012) gibi filmlerle Stop Motion animasyonun ana akım sinemada yer bulmasını sağlayan Laika stüdyosu, Uzak Doğu kültüründen esinlendikleri bu etkileyici büyüme hikayesini müthiş bir estetikle sanat eserine dönüştürmeyi başarmıştı.
Yapımda, müzikle ilgilendiği için ailesinin tepkisini çeken Meksikalı bir çocuk olan Miguel’in geleneksel ölüler gününde dilediği bir dilek sonucunda ölüler dünyasına gitmesini ve orada müzisyen yanını aldığı büyük dedesiyle tanışması anlatılıyordu.
Müzikten ve Pixar’ın alıştığımız teknik becerisinden de güç alan filmde aile, özgürlük, yakınların kaybı gibi kavramlar da eğlencenin ve hüznün eşsiz bir birleşimiyle ele alınmıştı. Amerikan başkanı Trump’ın dünyanın her yerinde tepki toplayan Meksika Duvarı hamlesinin gölgesinde vizyona giren Coco, yediden yetmişe tüm insanlığa unutulmaması gereken mesajlar da vermişti.
Senaryosunda Knocked Up (2007), Superbad (2007) ve Pineapple Express (2008) gibi kültleşmiş yetişkin komedilerinde çeşitli görevlerde yer alan Seth Rogen ve Evan Goldberg’in de imzası olan Sausage Party’de, bir marketteki canlanan onlarca gıda ürününün yaşadıkları maceraları izlemiştik.
Ama filmin beyin takımından beklediğimiz üzere bu konu, bilimum cansız varlığın (arabalar, oyuncaklar) cana geldiği Pixar filmlerinin sevimli duygusallığının oldukça uzağında bir şekilde işleniyor. Animasyon tekniğiyle bahsettiğim yapımlarla yarışamayan mütevazı bütçeli filmde, cesur ve gülmekten yerlere düşüren espriler eşliğinde çeşitli nimetler aracılığıyla tabuların yıkılmasına tanıklık etmiştik.
Sadece hayvanların yaşadığı bir dünyada, küçük ve sakin kasabasından devasa Zootopia şehrine gelen çaylak polis tavşan Judy kendisini kanıtlamak için art arda yaşanan polisiye olayların izini sürmeye başlar.
Polisiye türüne, gerek hikayesiyle gerek yaptığı göndermelerle selam gönderen filmde, tavşan Judy ve ufak tefek suçlar işleyen kurnaz tilki Nick arasındaki ilişki de düşmanlıktan dostluğa doğru ilerliyordu. Eğlencesi ve aksiyonuyla her yaştan seyirciyi tatmin etmeyi başaran yapımda, etobur ve otobur hayvanlar üzerinden her türlü ayrımcılığa dair önemli mesajlar da yerine ulaştırılıyordu.
Cressida Cowell’un kitaplarından uyarlanan üçlemenin ilk filminde, ülkenin kralı olan ve cesaretiyle nam salan babasının gölgesinde kalan ve Viking toplumunun normlarına uyum sağlayamayan bir genç olan Hiccup’un kendisi gibi ejderhalar arasında hor görülen bir ejderhayla tanışmasını izlemiştik.
Ejderhaların en büyük düşman olarak görüldüğü toplumda, bir insanın ejderhayla arkadaşlığının başlangıcı ve ikilinin beraber olgunlaşması etkileyici bir görsellikle yansıtılmıştı. Sonraki iki filmde devam eden İskandinav kültüründen esinlenen bu epik üçlemenin ilk adımı seriye sağlam bir temel atmıştı.
1.The Lego Movie (2014)
Cloudy with a Chance of Meatballs (2009), 21 Jump Street (2012) gibi başarılı animasyon ve komedi filmleriyle tanınan Phil Lord ve Christopher Miller’ın yönettiği filmde, her dönemde çocukların en sevdikleri oyuncaklardan biri olan Lego’lar muzip ve yaratıcı bir yaklaşımla animasyona dönüştürülmüştü.
Lego evreninde geçen filmde, toplum içinde görünmez olan sıradan bir inşaat işçisi olan Emmet Brickowski’nin gelişerek ve olgunlaşarak kötücül Lord Business’ın şeytani planlarını engellemeye çalışmasını izliyorduk. Emmet’a popüler kültür ürünlerine sayısız göndermenin yapıldığı bu macerasında, Han Solo’dan Gandalf’a kadar pek çok karakter de eşlik ediyordu.
Filmin yakaladığı beklenmedik başarının katkısıyla aynı yaratıcı ekibin elinin değdiği The Lego Batman Movie (2017) ve The Lego Ninjago Movie (2017) gibi benzer tonda ilerleyen başarılı filmler de vizyona girmişti.
2. Kubo and the Two Strings (2016)
Filmde, babasını erken yaşta kaybetmiş olan ve hasta annesiyle beraber yaşayan genç Kubo’nun dedesi Ay Kralı’nın kötü planlarını engellemek için yaşadığı küçük kasabadan ayrılmasını izliyoruz. Kahramanımız sihirli gitarıyla çıktığı bu yolculukta karşılaştığı karakterler aracılığıyla olgunlaştıkça aile sırrını çözmeye başlar.
Daha önce imza attığı Coraline (2009) ve ParaNorman (2012) gibi filmlerle Stop Motion animasyonun ana akım sinemada yer bulmasını sağlayan Laika stüdyosu, Uzak Doğu kültüründen esinlendikleri bu etkileyici büyüme hikayesini müthiş bir estetikle sanat eserine dönüştürmeyi başarmıştı.
3. Coco (2017)
Yapımda, müzikle ilgilendiği için ailesinin tepkisini çeken Meksikalı bir çocuk olan Miguel’in geleneksel ölüler gününde dilediği bir dilek sonucunda ölüler dünyasına gitmesini ve orada müzisyen yanını aldığı büyük dedesiyle tanışması anlatılıyordu.
Müzikten ve Pixar’ın alıştığımız teknik becerisinden de güç alan filmde aile, özgürlük, yakınların kaybı gibi kavramlar da eğlencenin ve hüznün eşsiz bir birleşimiyle ele alınmıştı. Amerikan başkanı Trump’ın dünyanın her yerinde tepki toplayan Meksika Duvarı hamlesinin gölgesinde vizyona giren Coco, yediden yetmişe tüm insanlığa unutulmaması gereken mesajlar da vermişti.
4. Sausage Party (2016)
Senaryosunda Knocked Up (2007), Superbad (2007) ve Pineapple Express (2008) gibi kültleşmiş yetişkin komedilerinde çeşitli görevlerde yer alan Seth Rogen ve Evan Goldberg’in de imzası olan Sausage Party’de, bir marketteki canlanan onlarca gıda ürününün yaşadıkları maceraları izlemiştik.
Ama filmin beyin takımından beklediğimiz üzere bu konu, bilimum cansız varlığın (arabalar, oyuncaklar) cana geldiği Pixar filmlerinin sevimli duygusallığının oldukça uzağında bir şekilde işleniyor. Animasyon tekniğiyle bahsettiğim yapımlarla yarışamayan mütevazı bütçeli filmde, cesur ve gülmekten yerlere düşüren espriler eşliğinde çeşitli nimetler aracılığıyla tabuların yıkılmasına tanıklık etmiştik.
5. Zootopia (2016)
Sadece hayvanların yaşadığı bir dünyada, küçük ve sakin kasabasından devasa Zootopia şehrine gelen çaylak polis tavşan Judy kendisini kanıtlamak için art arda yaşanan polisiye olayların izini sürmeye başlar.
Polisiye türüne, gerek hikayesiyle gerek yaptığı göndermelerle selam gönderen filmde, tavşan Judy ve ufak tefek suçlar işleyen kurnaz tilki Nick arasındaki ilişki de düşmanlıktan dostluğa doğru ilerliyordu. Eğlencesi ve aksiyonuyla her yaştan seyirciyi tatmin etmeyi başaran yapımda, etobur ve otobur hayvanlar üzerinden her türlü ayrımcılığa dair önemli mesajlar da yerine ulaştırılıyordu.
6. How to Train Your Dragon (2010)
Cressida Cowell’un kitaplarından uyarlanan üçlemenin ilk filminde, ülkenin kralı olan ve cesaretiyle nam salan babasının gölgesinde kalan ve Viking toplumunun normlarına uyum sağlayamayan bir genç olan Hiccup’un kendisi gibi ejderhalar arasında hor görülen bir ejderhayla tanışmasını izlemiştik.
Ejderhaların en büyük düşman olarak görüldüğü toplumda, bir insanın ejderhayla arkadaşlığının başlangıcı ve ikilinin beraber olgunlaşması etkileyici bir görsellikle yansıtılmıştı. Sonraki iki filmde devam eden İskandinav kültüründen esinlenen bu epik üçlemenin ilk adımı seriye sağlam bir temel atmıştı.
Yorum Bırakın